Gün doğarken her sabah
Bir kız geçer kapımdan
Köşeyi dönüp kaybolur
Başı önde yorgunca
Fabrikada tütün sarar
Sanki kendi içer gibi
Sararken de hayal kurar
Bütün insanlar gibi
Bir evi olsun ister
Bir de içmeyen kocası
Tanrı ne verirse geçinir gider
Yeter ki mutlu olsun yuvası...
...
Yıllarca dinledi bu şarkıyı, yıllarca söyledi Kerem.
Üniversite çağlarında gitar alıp ta bu şarkıyı mırıldanarak çok bilindik Am - G - F - E akorlarını basmaya çalışırdı.
Ama sanki ilk kez şimdi "içmeyen kocası" sözünü duymuştu bu son dinleyişinde. Artık 42 yaşındaydı da...
Çocukken bu şarkıyı dinlediğinde bir kızın fabrikada çalışması düşüncesi içini hüzünle kaplarken, içmeyen koca talebinde çok bir anlam aramazdı.
Halbu ki hayatındaki en önemli kadının içen bir kocası vardı ve bunun iyi mi kötü mü olduğu hakkında en ufak bir fikri yoktu ama annesi büroda çalıştığı için, fabrikada çalışmak bir kadın için ne kadar kötüydü kim bilir. Üstelik koca, hayatı zindan ediyordu tüm aileye belki ama, içmenin sebep yada sonuç olması, yada odakta olması gibi bir düşüncesi hiç olmamıştı Kerem'in.
Yıllarca sonra, artık 40ını 2 geçmişken, anneciğiyle bir sohbetinde, "babam da ayyaştı, kocam da" demişti annesi.
"Fabrika kızı" şarkısı ile şimşekler çakmıştı adeta Kerem'in beyninde... Yakın zamanda kendi çocukluk - ilk gençlik dönemleriyle de yüzleşmeye başlamıştı ki, o dönemin travmatik olaylarını da yeniden su yüzüne çıkartarak, içindeki rezonansı sönümlendirmeye ve dengeye ulaştırmaya çalışıyordu adeta.
Şimdilerde sayıları mı azaldı, çevresinde mi kalmadı bilinmez ama, Kerem'in çocukluğunda pek çok içen koca-baba vardı da sanki, "içmeyen koca" özlemi oluşmuştu bir kısım genç kız da şarkıdaki gibi. Öyle ya, annesi de daha çok çok genç bir kızken yüzleşmişti bu durumla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder