Öyle bir kitle ki,
arsızlıkta her geçen gün yeni bir çığır açıyor. Daha kötüsüne evrilmeyipte, biterse eğer bu zoraki karartma, yapılması gereken ilk iş "Rehabilitasyon ve Yeniden Yapılanma Bakanlığı" kurmak olmalı. Tüm bakanlıkların üstünde ve yönetimin merkezinde bulunmalı. Tamamen -sürekli olarak dile getirdiğimiz- liyakat esasına göre ve uygun bir yapılanmayla, "eşitlik ve emek" dışında hiç bir kırmızı çizgi koymadan; tüm çökmüş, kokuşmuş, kurum, kanun, kuruluş, kişi... ne varsa rehabilite etmeli, ve 3 - 4 yıllık bir hedefle, imar, çevre, eğitim, sanayi, sağlık, spor... Aklınıza ne gelirse onararak, misyonunu tamamlayarak ülkeyi eski güzel haline döndürmeli.
Torba kanunları ele almalı bir birim mesela, bir başka birim eğitimi... İnsan faktörü işin içinde olacak, o nedenle günlük bilgi verilmeli halka. Neler ne şekilde çökertilmiş, ne şekilde tedavi edilecek.
Bir haber okudum az önce:
"Gezi zamanı camiler yakıldı" demiş bir muhterem vatandaş. "İçki içtiler" de denmişti de, doğrudan cami hocası yalanlamıştı. Şimdiki iddia da itfaiye tarafından yalanlanmış. 10 yıl geçti de üzerinden, halen korku unsuru anlaşılan... O günlerdeki iddiaları da hatırlayınca, ayrı bir birim nasıl dezenformasyon ve yalan haberlerle toplumu ikiye bölmüş gözler önüne sermeli.
Ne demiştik o günlerde:
"Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz..."
Ali İsmail'i kaybettiğimiz bu şehirde, şehrin en azından 100 - 150 yıllık geçmişinde gelişen bir arada yaşama kültürünü, paylaşımla arttırarak, süregelen karanlığı göğüslemek gerekiyor, ve bu anlayışı tüm ülkeye yaymak. Git gide kitlesel olarak fakirleştirildiğimiz bu ortamda ortaya çıkan fakirliği paylaşmak gerekiyor. Birisinin çıkıpta "daha az simit yeriz" martavalı gibi bir şey değil kastettiğim. Fikret Kızılok'un "
Hesap Vakti" adlı eserindeki gibi: "Zenginliği paylaşmakla fakirliği paylaşmak ayrı ayrı şeylerdir." 5li çete ve avaneler zenginlik paylaşmaya çalışırken, var olma - ayakta kalma savaşı veren kişi, meslek grubu, dükkan vs... daha fazla desteklenmeli imkanlar dahilinde.
Kurtuluş yok tek başına...
Elektrik zammına itiraz edemiyorsan örneğin, berberinin fiyat artışına hayıflanma hakkını sorgulaman gerek. Akaryakıt artışlarını sessizce izliyorsan, karpuzun geçen sene 1 TL iken bu sene 5TL ye çıkmış olmasını da içine sindirmen ve sorgulamaman gerek. Sadece canın yanmış hissettiğin için artık hukukun kalmadığı ortamda, çıkıp "Hukuki hakkımı ararım" şeklinde söylemde bulunmak, oldukça trajikomik bir hal oluşturuyor.
Ahmet Telli nin dizeleriyle noktalayalım "giderlerse gitsinler" sözlerini de anımsayarak:
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir Bir gök gürlese bari diyorum bir sağanak patlasa
Bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
Oysa ne kadar sakin sokaklar, bu kent ve bütün yeryüzü
İpince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün...
Fazla karışık olmuş olabilir. 😊 İdare edin.
Sevgilerimle