Bu Blogda Ara

26 Şubat 2019 Salı

BİZİM ÇOCUKLAR


Sıcak bir yaz akşamıydı. Traktör satıcısı başkan yönetiminde kulüp tarihinin en kötü dönemlerine girmiş, transfer tahtasını açamamış, yaş ortalaması 20 olan bir takımla lige başlamak zorunda kalmıştı. Deplasmandaki ilk maçından mağlubiyetle dönmüştü. Yönetime olan kızgınlığımız nedeniyle ilk iç saha maçımıza gitmeyecektik. Oluşan kötü hava öylesine şehri kaplamıştı ki, herkes “kesin düşeriz” diyordu. Hatta maçı izleyecek yer bulamamıştık, tüm mekanlarda Süper Lig maçı yayınlanıyordu.

En son şehrin en eski bira salonuna uğradık. Neyse ki hala ESES'in maçını yayınlayan bir yer vardı. 16. dk da mağlup duruma düştük düşmesine ama, sahada ne olursa olsun ayakta kalan gençleri görünce ümitlerimiz yeşermeye başlamıştı. Kolay mı, yıllardır koşmayan, mücadele etmekten kaçınan, yetenek olan ama sahaya ruhunu koyamayan futbolcular topluluğu izlemiştik. Haksızlığa uğradığımızı düşündüğümüz bir maçın sonunda, ceza alacağımızı bile bile rakibe ve teknik direktörüne tepkimizi gösterirken, maç sonu rakiple sarılıp forma değiştiren futbolcular görmüştük! Takım bizimdi çünkü sadece.

20 yaşındaki gençlerin sahada yaptıkları o kadar güzeldi ki, sahada herkes birbiri için mücadele veriyor, herkes birbirinin açığını kapatıyordu. Takımda herkes, hangi arkadaşının nerede ne yapacağını gözü kapalı biliyordu. Uzun zamandır gerçekten TAKIM izliyorduk. Derken 45. dk da Cemali’nin golü geldi. Golden önemlisi o muhteşem takla! Tekrar gol atsa diye bekliyoruz heyecanla.

İkinci yarı gene yenik duruma düştük. Dahası son dakikalara kalecinin kırmızı kart görmesiyle 10 kişi girdik. Yerine 17 yaşındaki yedek kaleci girmişti. Derken o son dakikadaki pas, hepimizin ayağa kalkışı ve o şık gol vuruşu! Bana sorarsanız gerçekten usta işi bir vuruştu! Yenilmemiştik! Sahadaki diri takım, 10 kişi kalmasına rağmen yenilmemişti! Stada gitmediğimize çok hayıflandım ama, hayatımda ilk defa televizyondan maç izlerken sesim kısılmıştı!

İşte umutlarımızı yeşerten o gol! Maçlara gitmeye karar verdiğimizi gibi, belki be bu gol sayesinde 3 yaşındaki oğlumu da maçlara götürmeye başladım! Bizim Çocukları izlerken yaşadığımız heyecanı onunla da paylaşabilmek için! Asıl önemlisi bir şehrin umutlarını yeşertmişti! Takımın adeta destansı bir hikaye yazmasını sağlamıştı. ‘65 ruhu diye anlatılan takımı görememiştik ama, sanki bir benzerine şahit oluyorduk!

Bunca yıldır maç izliyorum. Çok üst düzey de izledim, amatör maçları da. Şu kadarını söyleyeyim, bu ligde koşu mesafesi istatistiği tutulsa bizim çocuklar her maç Türkiye Rekoru kırar. En çok koşan da İbrahim Halil'dir diye görüyorum. Ayrıca değme forvetlerde olmayan bir özellik var: Savunmadayken ceza sahasına gelince kendi takımını bozmuyor, hatta savunma ile uyumlu kalıyor. Göremezsiniz nice üst düzey takımda.

Unutmayın! Onlar! “Bizim Çocuklar”!